Gündem - 25 Kasım 2020 15:54
Cumhuriyet Halk Partisi Hatay Milletvekili ve Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Üyesi Av.Suzan Şahin, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Gününde, Türkiye’de kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda önemli bir mesafe kat edilemediğini belirterek, kadınlara yönelik her türlü şiddetin yaşam hakkını tehdit eden temel bir insan hakkı ihlali olduğunu ve kadınları özgür olmayan bir toplumun ilerlemesinden bahsedilemeyeceğini söyleyerek dayanışma çağrısı yaptı ve kadın üniversitelerini meclis gündemine taşıdı.
CHP’li Şahin’in yazılı olarak yaptığı basın açıklamasında şu ifadeler yer aldı:
‘‘Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 25 Kasım “Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü” olarak kabul edilmiştir. 25 Kasım, Dominik Cumhuriyeti’nde diktatörlüğe karşı direnen Mirabel kız kardeşlerin vahşi bir şekilde katledildikleri, utanç gününün ve insanlık ayıbının yıl dönümüdür. Ne yazık ki bu utanç ve ayıp hâlâ giderilememiştir.
Ülkemizde kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda önemli bir mesafe kat edilememiştir.
Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, kadınlarla ilgili “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde yükselmeye layıksın” demiştir. Atatürk’ün bizlere miras bıraktığı bu sözün karşılığı ne acıdır; günümüz iktidarınca anlaşılamamıştır. Kadınlar omuz üstünde tutulmak bir yana, can güvenlikleri bile sağlanamamıştır. Tüm OECD ve AB ülkeleri arasında ülkemizde kadına yönelik şiddet oranları en yüksek rakamlara ulaşmış, kadınlar Cumhuriyet ile birlikte kazandığı tüm hakları kaybeden bir noktaya gelmiştir.
Uluslararası endekslerde Türkiye son sıralarda…
Dünya Ekonomik Forumu Küresel Toplumsal Cinsiyet Açığı Endeksi 2020 raporuna göre 153 ülke içerisinde 130’uncu sırada, ekonomik katılım ve fırsatlarda 136’ıncı sırada, eğitime erişimde 113’üncü sırada, sağlık ve yaşam süresinde 64’üncü sırada, politik güçlenmede 109’uncu sırada,
OECD Toplumsal Kurumlar ve Toplumsal Cinsiyet Endeksi 2019 raporuna göre Türkiye %25 eşitlik değeriyle düşük ayrımcılık kategorisindeki ülkeler arasında, 120 ülke arasında 58’inci sırada yer almaktadır.
Uluslararası endekslerde kötü bir tablo ile karşı karşıya olduğumuz ülkemizde, her 4 kadından sadece 1’i işgücünde yer alabilirken, kadınlar erkeklerin 4 katı fazla zamanı ev işlerine harcamaktadır. 11 milyon 741 kadın ev işleri nedeniyle çalışma hayatına katılamazken, 494 bin kadın ev işleri ve bakım hizmetleri nedeniyle işinden ayrılmıştır. Pandemi ile birlikte kadın işgücü yüzde 11, kadın istihdamı yüzde 9 azalırken, Covid-19 döneminde geniş tanımlı kadın işsizlik oranı yüzde 45’e, iş başında olmayan kadın sayısı bir yılda 5 katına çıkmıştır. 5 milyon kadın yoksulluk sınırı altında yaşamakta, sosyal yardım alanların yüzde 61’i kadınlardan oluşmaktadır.
Kadınlar şiddet kıskacında yaşıyor…
Bu eşitsiz durum kadınlara daha çok şiddet olarak geri dönmektedir. 2020 yılının ilk 10 ayında en 229 kadın öldürülmüş, 122 kadın taciz edilmiş, 79 kadın tecavüze uğramış, 226 çocuk istismar edilmiştir. Sadece Ekim ayında kadınların %56’sı ev içerisinde öldürülmüş, kadınları öldüren 25 failden sadece 5’i tutuklanmıştır. Bir kadın koruma kararı için karakola başvuru yaptıktan sonra, üç kadın da uzaklaştırma kararına rağmen öldürülmüştür. Yargıya intikal eden davalarda da kadına yönelik şiddet, cinayet, taciz ve cinsel saldırı dosyalarında etkili soruşturma yürütülmemekte, çok sayıda dosyanın yargı eliyle sürüncemede bırakılmakta, artan kadın cinayeti davalarında halen haksız tahrik ya da iyi hal indirimlerinin failleri cesaretlendirici şekilde uygulanmaktadır.
Kadınları şiddetten koruyan yasalar uygulanmıyor…
Kadına yönelik şiddetin önlenmesi konusunda bir adım bile ileri gidilemediğinin önemli bir göstergesi olan bu veriler ortaya koymaktadır ki; iktidarın sessizliği, failleri “aklama” çabası, İstanbul Sözleşmesi’ne yönelik yürütülen karalama kampanyaları evlerde, sokaklarda, işyerlerinde kadına yönelik şiddet uygulayanları daha da yüreklendirmektedir. Şiddet azaltılması gereken bir insanlık hakkı ihlali iken, devletin şiddeti yüreklendirmesi, özendirmesi çok büyük bir çelişkidir. Aynı zamanda kadınların güçlendirilmesi yönünde somut ve kararlı bir iradenin olmadığının da önemli bir göstergesidir.
Kadınların her türlü şiddetten korunması, kadınlara yönelik şiddetin faillerin kovuşturulması, yargılanması ve cezalandırılması için titizlikle hazırlanmış uluslararası bir sözleşme olan Kadınlara Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi olan İstanbul Sözleşmesi uygulanmamaktadır. Bununla birlikte İstanbul Sözleşmesi’nin iç hukuktaki yansıma olan 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Yönelik Şiddetin Engellenmesine dair Kanunun uygulanmasında yaşanan sorunlar hala devam etmektedir. Kadınlar kanun kapsamında alınan koruma kararlarına, tedbirlere rağmen şiddete uğramaya, öldürülmeye devam etmektedir. 6284 sayılı kanun, uygulayıcılarının pasif ve özensizliği ile işlevsiz ve kağıt üstü bir kanun haline getirilmek istenmektedir.
Kadınları koruyan tüm düzenlemelere rağmen, kadına yönelik şiddetin artarak devam etmesinin en önemli nedeni şiddetin kaynağına odaklı çözümlerin geliştirilememiş olmasıdır. Devletin bu anlamda kadınları güçlendirecek politikaları, tam tersi kadınların insan haklarını, en önemlisi yaşam haklarını koruma altına alan uluslararası sözleşmeleri ve kanunları kaldırmaya yönelik talepleri karşısında etkisiz kalmaktadır. Kadın cinayetlerini durdurma iradesini açıkça ortaya koyamayan iktidar, çözüm yoluna da saldırarak kadınların öldürülmesine göz yumuyor.
Eşit ve özgür bir dünya mümkün…
Kadına yönelik her türlü şiddet, yaşam hakkını tehdit eden, temel bir insan hakkı ihlalidir ve Kadınları özgür olmayan bir toplumun ilerlemesinden bahsedilemez.
Bu anlamda 25 Kasımlar, kadınların toplumsal rol ve statülerinin yükseltildiği, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi temel hizmetlere ulaşabildiği, üretime, yönetime katılma imkânlarının, katkılarının arttığı, insanca yaşam koşullarına eriştiği, eşitlikçi, demokratik bir toplum için; her şeyden önce kadına yönelik her türlü şiddetin sonlandırılmasına dönük ciddi adımların atılmasına vesile olsun.
Tüm kadınların şiddetten uzak eşit ve özgür olduğu dünyayı yaratmak için mücadeleye devam edeceğiz.’’
Cumhuriyet Halk Partisi Hatay Milletvekili ve Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Üyesi Av.Suzan Şahin, kadınlara yönelik üniversitelerde ayrımcılık yapıldığını söyleyerek konuyu meclis gündeminde taşıdı. Şahin TBMM Başkanlığına verdiği önergede, ‘‘Akademide kadınlar farklı kontrol ve dışlama yöntemlerine ya da hiyerarşik ilişkiler içinde cinsiyet temelli ayrımcılığa maruz kalmaktadır. Bunun bir göstergesi olarak Yüksek Öğretim Kurumu (YÖK) tarafından yayımlanan verilere göre 175 bin 553 akademisyenin 96 bin 153’ü erkek, 79 bin 417’si ise kadınlardan oluşmaktadır. Akademide yükseldikçe kadın oranları daha da azalmaktadır. Araştırma görevlisi ve öğretim görevlisi kadrolarının yüzde 50’sinden fazlası kadınlardan oluşurken, 29 bin 376 profesörün sadece 9 bin 451’i kadındır. Bazı üniversitelerde ise kadın profesör hiç bulunmazken, bazı üniversitelerde ise yalnızca bir ya da iki kadının profesör kadrosunda yer aldığı görülmektedir. Ankara Bilim Üniversitesi, Artvin Çoruh Üniversitesi, Ataşehir Adıgüzel Meslek Yüksek Okulu, Bayburt Üniversitesi, Bingöl Üniversitesi, Hakkari Üniversitesi, Iğdır Üniversitesi, İzmir Kavram Meslek Yüksek Okulu, Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Kocaeli Sağlık ve Teknoloji Üniversitesi, Sivas Bilim ve Teknoloji Üniversitesi, Şırnak Üniversitesi, Türk Hava Kurumu Üniversitesi’nde erkek profesörler bulunurken, kadın profesör sayısı sıfırdır.’’ ifadelerini kullandı.
CHP’li Şahin, AKP hükümetinin bütçe yaparken toplumsal cinsiyete duyarlı olmadığını ve kadınlara yönelik artan şiddet olaylarının önüne geçecek gerekli proje ve yatırımları yapmamasını eleştirerek ‘‘Türkiye’de YÖK bünyesinde ve üniversitelerin iç politika tercihi şeklinde benimsedikleri “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Eylem Planları” çoğunlukla bulunmamakta, çok az sayıda üniversitede kurumsal tercihlerle bu tür uygulamalar yapılmaktadır. Üniversitelerin temel politikalarının “toplumsal cinsiyet etki analizine” tabi olmadığı, “toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme” yaklaşımının öncelikli kamusal bir tercih haline dönüşmediği açıkça görülmektedir. Akademide eşitliği sağlayacak etkin araçlardan ve usullerden yoksun bir araştırma ve öğretim ortamı söz konusuyken, On Birinci Kalkınma Planı’nda yer verilen “kadın üniversitelerinin kurulması” hedefi de toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama yükümlülüğünü sağlamaktan oldukça uzaktır. Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda da yer alan kadın üniversiteleri konusunda, Japonya’daki modeli inceleyen bir raporun hazırlanması ve kadın üniversitelerinin akademik birimlerinin kurulması çalışmalarına başlanması gereğine yer verilmiş, konu ‘Yüksek Öğretimde Çeşitliliğin Artırılması’ başlığı altında ele alınmıştır. Japonya’daki kadın üniversitelerinin, cinsiyetçi kalıpları sürdüren, başarısız bir model olduğunu, uluslararası üniversite sıralamalarında ilk 1000’e dahi giremediklerini ve pek çoğunun öğrenciler tarafından artık tercih edilmediğini, ayrıca ABD’de, 50 yıl önce 230 civarında olan kadın kolejleri uygulamasının 45’e düştüğü bilgisi birçok araştırmada dile getirilmektedir.’’ dedi.
CHP Hatay Milletvekili Suzan Şahin, Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’ın şu sorulara cevap vermesini istedi;
Copyright © 2013. Tüm Hakları saklıdır.